Mağusa Kapısı, Lefkoşa Surları’nın en önemli kapılarından biridir. Bu kapı tarih boyunca Mağusa, Karpaz, Larnaka ve Limasol taraflarından gelen yolların kesişim noktasıdır ve bu kentlerden gelenler, şehre bu kapıdan girerdi. Venedikliler döneminde Lefkoşa’nın ana kapısı olarak kullanılıyordu. Kapı günümüze kadar iyi korunmuştur.
Kapının ilk ismi, 16. yüzyılda şehirdeki Venedik surlarını tasarlayıp inşa ettiren mühendis Giulio Savorgnano’yu anmak için “Porta Juliana” olarak adlandırılmış ve yıllar geçtikçe Mağusa Kapısı olarak bilinmeye başlanmıştır. Venedik döneminde halk arasında “Porta di Sotto” adıyla da anılmıştır. Osmanlı döneminde ise “Taht-el kale” (Alçak Hisar) adıyla anıldı. Girne Kapısı ve Baf Kapısı ile birlikte Lefkoşa Surları’nın üç kapısından biridir.

Mağusa Kapısı, 1567 yılında Venedikliler tarafından inşa edilmiş ve 1821 yılında Osmanlılar tarafından restore edilen kapıya, olası bir Yunan isyanına karşı bir gözcü yerleştirilmiştir. Kıbrıs’ın Osmanlı yönetiminin ilk yıllarında Mağusa Kapısı’ndan sadece Türklerin at sırtında geçmesine izin verilirken, yabancılar ve Hristiyanlar yürümek zorundaydı. Kapı, her gün batımında kilitlenir, gün doğumunda ise yeniden açılırdı. Cuma günleri muhafızların dua etmesine zaman tanımak için kapalı kalırdı.
İngiliz sömürgesi altındayken, kapının geniş odaları yakıt ve diğer malzemeler için depo olarak kullanılmıştır. 1934’ten 1981 yılına kadar koruma süreci yürütülmüş olsa da, nem sorunlarının devam etmesiyle Mağusa Kapısı kullanılamaz hale gelmiştir.

1963’te Lefkoşa’da çizilen Yeşil Hat sonucunda Mağusa Kapısı Güney Kıbrıs’ta kalmıştır. 1980 yılında Lefkoşa Belediyesi’nin kapıyı bir kültür merkezi olarak kullanmaya karar vermesiyle, restorasyon çalışmalarına başlanmıştır.
Giriş zemini çimentodan yapılmış bir alt tabakayla kaplandı ve kapının önünde alan parke taşlarıyla döşendi. Çatı ve iç duvarlar temizlendikten sonra yalıtıldı. Zemin altına klima ve havalandırma sistemleri kuruldu. Odalara genel aydınlatma, sergilere ise özel aydınlatma yapıldı.
Bu tarihi kapının tekrardan hayata kazandırılması, Uluslararası Avrupa Kültürel Mirasını Koruma Federasyonu tarafından takdir edilmiş ve Europa Nostra onur madalyasıyla ödüllendirilmiştir.
