Venedik’in en zengin ve köklü ailelerinden birinin kızı olarak 1454 yılında doğan Caterina Cornaro, gençliğinin büyük bir kısmını aile malikanesinin bulunduğu Büyük Kanal üzerinde geçirdi. Cornaro ailesi, çeşitli şeker fabrikalarını yönetiyordu ve Kıbrıs ürünlerini Venedik’e ihraç ediyordu. Bu aile, Kıbrıs’ı uzun yıllardır yöneten Lüzinyan ailesi ile yakın ilişkiler içindeydi. Bu ilişki o kadar güçlüydü ki, 1468 yılında Kıbrıs Kralı olan II. James, Caterina Cornaro’yu eşi olarak seçti. Caterina, henüz 14 yaşındayken 30 Temmuz 1468’de St. Mark Katedrali’nde, bir vekil aracılığıyla II. James ile evlendirildi. Ancak ilk kez 1472 yılında Kıbrıs’a geldiğinde kocasıyla tanıştı. Caterina, Kıbrıs’a ayak bastığı günün akşamında Mağusa Limanı’nda resmi olarak evlendi. Ancak bu mutlu başlangıç kısa sürdü, çünkü sadece 10 ay sonra II. James trajik bir şekilde hayatını kaybetti. Bu dönemde Cornaro 7 aylık hamileydi ve taht sırası, henüz doğmamış oğlu III. James’e geçti. Ancak genç kraliçenin başı daha birçok trajediyle dertteydi. 26 Ağustos 1474’te henüz bir bebek olan oğlu III. James’in ölümüyle, Lüzinyan kraliyet ailesinin son varisi de hayatını kaybetti. Varisin ölümüyle birlikte Caterina Cornaro, Kıbrıs Kraliçesi ünvanını aldı ve sonraki 16 yıl boyunca tek başına yönetti. Bazı kaynaklara göre II. James’in ölümünün ardında Cornaro’nun akrabalarının zehirlemesi olduğu iddia edilmiştir.
Taç giydikten sonra, Caterina Cornaro’ya karşı birçok ayaklanma başlatıldığı bilinmektedir. Cornaro, tüm gücü ve prestijiyle bu tahttan indirme girişimlerine başarıyla karşı koymuştur. Kraliçenin en büyük rakibi Venedik hükümetidir. Kıbrıs’ın jeopolitik konumu nedeniyle kendileri için bir avantaj olabileceğini anlayan Venedik hükümeti, kontrolü elde tutmak için kraliçenin güvendiği danışmanları görevden alarak, karar alma sürecinde etkili olabilecek kendi temsilcilerini atamıştır. Bu durumun nedeni, dönemin toplumsal normlarına göre bir kadın hükümdarın tek başına yönetmesinin kabul edilmesinin zor olmasıdır.
Bu bağlamda, Caterina Cornaro, yönetimin bir kurbanı olarak görülebilir. Yıllarca büyük bir baskıya maruz kalmıştır. Ancak bu zorluklara rağmen, hem Kıbrıs halkı hem de Venedik ve tüm İtalya için saygıdeğer bir kişi olmuştur.
1489 yılında, Venedik hükümetinin baskılarına daha fazla dayanamayacağını düşünerek, tahtını bırakma kararı almıştır. Politik gücünü kaybetse de, halk tarafından çok sevilen bir kraliçe olmuş ve halk arasında bir ikon haline gelmiştir. Bu ününü koruma konusundaki kararlılığı, adadan ayrılmasında da kendini göstermiştir. Dönemin tarihçisi George Boustronios, kraliçenin adayı terk edişini şu şekilde anlatır: “15 Şubat 1489’da kraliçe, Lefkoşa’dan Mağusa Limanı’na doğru yola çıkar. At üzerinde, yanında nedimeleri ve şövalyeleriyle, siyah saten pelerini dalgalanır. Ancak gözlerindeki ışık, üzüntüsünü gizleyemez. Şövalyelerinin bile gözleri doludur, ama başları dik bir şekilde yürümeye devam ederler. Arkasından gelen halk ise üzgün bir şekilde bakışlarını sürdürür.” Ve böylece Caterina Cornaro, İtalya’ya geri döner.
Ancak Kıbrıs’taki gerçek daha karmaşıktır. Ada, Venediklilerin yönettiği bir feodal sistemle kilitlenmiştir: Ne kraliçenin sürgünü, ne de monarşinin çöküşü, Kıbrıslıların yaşamlarını değiştirmez. Kıbrıslı halk, bu durumda kapana kısılmıştır. Caterina’nın İtalya’ya görkemli dönüşü, hem onu hem de ona eşlik eden filoyu mükemmel bir propaganda malzemesi haline getirir. Karaya ayak bastığı an itibariyle, kraliçe sanatın merkezine yerleşti ve büyük bir ün kazandı.
1489 yılında İtalya’ya döndüğünde, Caterina’ya Veneto bölgesindeki Asolo kasabasında huzurlu bir yaşam sunuldu. Caterina’nın hükümdarlığı, geç Rönesans sanatının geliştiği bir dönemde, aynı zamanda bir mahkeme olarak işlev gördü. Kraliçe, ünü ve popülaritesi ile Gentile Bellini ve şair Andrea Navagero gibi ünlü büyük sanatçılara ilham kaynağı oldu.
Caterina, 10 Temmuz 1510 tarihinde Venedik’te vefat ettiğinde, cenazesine katılmak isteyen kalabalık o kadar büyüktü ki daha fazla insanın geçebilmesi için özel bir tekne köprüsü inşa edildi. Rialto Köprüsü yakınlarındaki San Salvador kilisesine defnedildi.